Sayfa 401 den alınmıştır.
Ehl-i Beyt Düşmanları.
“Allah’a ve âhiret gününe iman eden hiçbir topluluğu; Allah’a ve Peygamber’ine karşı haddi aşan (kanunlar koymaya kalkışan) kimselere muhabbet eder bulamazsın.” (Mücâdele, 58/22)
Muâviye b. Ebû Süfyân Mekke’de 602’de doğdu. Annesi Hind b. Utbe’dir. Asr-ı Saâdet devriyle başlayan ve Hulefâ-yi Râşidîn’in Peygamberimiz (sav)’in izinden kurdukları hilâfeti sona erdirmiştir. Peygamberimiz (sav)’in haber verdiği meliklerin ilkidir. Emevî Devleti’nin kurucusu ve birinci sultanıdır. Hilâfeti saltanata çeviren kişidir. Mekke’nin Fethi sırasında Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin Mekke halkına hitaben: “Bugün sizler azarlanıp kınanmayacaksınız! Gidin hepiniz serbestsiniz!” (Yûsuf, 12/92) buyurduğu ve affettiği kimseler arasındadır.
Huneyn Savaşı’nın ilk safhasında babası Ebû Süfyân ile birlikte; Müslüman saflardan ilk kaçanlar arasındadırlar. Kaçışmalar başlayınca, bu duruma sevinmişler ve: “Bu bozgunun önü alınamaz!” demişlerdi.
Bazı kaynaklarda geçen “Savaş esnasında Ebû Süfyân, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin katırının dizginlerini tutuyordu.” ifadesi diğer Ebû Süfyân’a aittir. Yani o kişi, Ebû Süfyân b. Haris b. Abdülmüttalib’dir.
Savaşmadıkları halde, Peygamberimiz (sav)’in kalpleri İslam’a ısınsın diye Müellefe-i Kulûb’dan sayıp, Huneyn Savaşı’ndan sonra, yüz deve ve kırk ukıyye gümüş verdiği Mekkeliler arasındadır. Hz. Ömer (ra) zamanında çıkan veba hastalığı neticesinde vali ve komutanlardan; önce Ebû Ubeyde b. Cerrah, sonra Muaz b. Cebel, sonra da Muâviye’nin büyük kardeşi olan Yezîd b. Ebû Süfyân’ın ölümüyle Şam ve civarının valisi oldu. Şam Valisi Muâviye; Hz. Osman (ra)’ın şehâdetinden sonra, meşrû Halife Hz. Ali’ye itaat etmeyip, isyan etti. Hz. Ali’ye karşı Sıffîn Savaşı’nı yaptı. Siyasî çıkarları için Ziyâd b. Ebîhi’yi kendi kardeşi olduğunu ispat yoluna gidip, kendi yanına çekti. Hz. Hasan’ı ailesi eliyle öldürtmesi, Ehl-i Beyt’e devamlı lânet okuması ve okutması; Muâviye’nin en önemli zulümlerinden olarak gösterilmiştir.
Taberî’nin verdiği bilgiye göre Muâviye, Hz. Hasan (ra)’ın zevcesi Ca’de’ye yüklü miktarda altın vererek, Hz. Hasan (ra)’ı zehirletti ve bu sûretle şehit etti. Hz. Hüseyin’i, Abdullah b. Ömer’i, Abdullah b. Zübeyr’i Mekke’de minberden tehdit ederek, oğlu Yezîd’i kendi yerine veliaht tayin etti. Ölmeden önce oğlu Yezîd’e yaptığı nasihatinde ise bu kimselerin kendisinin düşmanı olduğunu söyledi ve hedef gösterdi. Nisan 680’de, Hicrî 60 yılında, Şam’da öldü.
Muâviye’nin, kendi saltanatı ve oğlunun yönetimini sağlama alabilmek için; Resûlüllah (sav)’in Ehl-i Beyt’i ve Ashâb’ının kanlarını helal saydığını görüyoruz. Peygamber sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem başta olmak üzere, Dört Halife aleyhimür rıdvan; yalnız başına kalmaktan çekinmezlerdi, camilere tek başına gidip gelirler ve bu haldeyken de Hz. Ömer (ra) ve Hz. Ali (kv) şehâdete ermişlerdir. Muâviye ise kendi emniyeti için, İslam tarihinde ilk başucu nöbetçisi bulundurandır. İlk harem ağası kullanandır. Camilerde ilk hünkâr mahfili yaptıran kimsedir.
Muâviye’nin oğlu Yezîd ile karıştırılan Muâviye’nin kardeşi Yezîd, aslında üvey kardeştir ve Peygamberimiz (sav) zamanındaki Yezîd budur. Muâviye’nin annesi; Hz. Hamza’nın ciğerini çiğneyen Hind b. Utbe’dir. Yezîd’in annesi ise, Ümmül Hakem Zeyneb b. Nevfel el-Kinâni’dir. Hz. Ömer (ra) devrinde; Şam civarı komutanı ve valisi bu Yezîd’ken, veba hastalığından vefat edince yardımcısı Muâviye yerine geçmiştir. İslam Ansiklopedisi de, “Ebû Süfyân” maddesinin son cümlesinde, Ebû Süfyân’ın sonradan samimi bir Müslüman olmasının mümkün olmadığını kaydetmiştir.
Hz. Ali ve Ehl-i Beyt’e Sövülmesi, Lânet Okunması Devlet Geleneği Oluyor.
Muâviye; Hakem Olayı’ndan sonra, Hz. Ali ile Ehl-i Beyt’ine lânet okunmasını emretti. Hz. Ali ile Muâviye arasında meydana gelen olaylardan sonra, Muâviye kendisine bağlı bulunan valilere şu emirnâmeyi gönderdi: “Bundan böyle Ebû Tûrab ile onun Ehl-i Beyt’inin fazileti hakkında bir şey anlatacak olan kimsenin; mal, can ve namus dokunulmazlığı kalmayacaktır! Hutbelerde, Ali ve Ehl-i Beyt’ine lânet okunacaktır!” Bunun üzerine, Muâviye’ye bağlı bulunan her yerde hatipler, minberlerde Hz. Ali (kv)’ye lânet okumaya ve kendisi ile Ehl-i Beyt’ine dil uzatmaya başladılar.
Muâviye, yönetimde olduğu dönemde; Medine Mescidi’nde minbere çıkıp, Hz. Ali (kv) aleyhine sözler söyleyip, hakaretler etti. Hz. Osman (ra)’ın şehâdetinden Hz. Ali (kv)’yi sorumlu tuttu. Minberin hemen altında oturan Hz. Hasan (ra) yerinden kalktı. Muâviye’nin ithamlarını ve hakaretlerini reddetti.
Muâviye, minberde Hz. Ali (kv)’ye lânet okudu ve bütün valilerine de ona lânet okumalarını emretti. Mü’minlerin annesi Ümmü Seleme, Muâviye’ye mektup yazıp şöyle dedi: “Siz minberlerde Hz. Ali’ye ve onu seven herkese lânet ettiğiniz için, Allah ve Resûlü’ne küfrediyorsunuz! Ben, Allah ve Resûlü’nün Hz. Ali’yi sevdiğine şehâdet ediyorum!” Ancak Muâviye, bu ve benzeri uyarılara itibar etmedi.
Abdullah b. Zalim, Saîd b. Zeyd’den nakletti: “Muâviye Kûfe’ye gelince, Muğîre b. Şu’be, Hz. Ali’ye söven hatipler vazifelendirdi. Saîd b. Zeyd elimden tutup: “Cennet ahalisinden olan bir adama lânet okunmasını emreden şu zalimi görmüyor musun? Dokuz kişinin cennetlik olduğuna şâhidlik ederim.” Onuncusu da kendisiydi.”
Ziyâd b. İlâka anlatır: Muğîre b. Şu’be, Hz. Ali’ye sövünce, Zeyd b. Erkâm: “Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem ölülere sövmeyi yasaklardı. O halde ölmüş olan Ali’ye niye sövüyorsun?” dedi.
Umeyr b. İshak nakletti: Mervan senelerce Medine’de başımızda vali idi. Her cuma günü Resûlüllah (sav)’in Minberi’nden Hz. Ali’ye sövüyordu. Hasan b. Ali’ye: “Mervan’ın söylediklerini duymuyor musun? Sen de ona cevap versene!” denildi. Hz. Hasan, cuma günü olunca Resûlüllah (sav)’in odasına girer, orada dururdu. Hutbe bittikten sonra çıkar, namazını kılardı. Sonra da ailesinin yanına dönerdi.
Ancak Mervan buna razı olmadı ve onun evine bir elçi gönderdi. Biz, Hz. Hasan’ın yanında oturuyorduk. “Elçi geldi” dediler, Hz. Hasan izin verdi. Elçi şöyle dedi: “Ben sultanın yanından sana bir emirle geldim.” Hz. Hasan: “Konuş” dedi. Elçi: “Mervan babana ve sana şöyle şöyle sövüyor. Bunu sana söylemem için beni sana gönderdi. Ve seni katır gibi gördüğünü söyledi.” Hz. Hasan: “Katıra “Baban kimdir”, denilince “Annem attır” demiş.” Hz. Hüseyin: “Şu sözlerimizi mutlaka Mervan’a ilet!” dedi: “Bizimle sizin aranızdaki en belirgin alamet: Resûlüllah’ın size yaptığı lânetin ebediyen üzerinizde olmasıdır.” dedi. Mervan bu cevabı duyunca çok kızdı.
Ebû Yahya en-Nehâi dedi ki: Ben, Mervan ile Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in arasındaydım. Mervan, Hz. Hüseyin’e sövüyor; Hz. Hasan da Mervan’ı sövmekten men ediyordu. Mervan kızdı ve: “Siz Ehl-i Beyt olarak lânetlenmişsiniz!” dedi. Bunun üzerine Hz. Hasan (ra): “Sen Ehl-i Beyt’in lânetlendiğini mi söylüyorsun? Vallahi sen daha babanın sulbündeyken, Resûlüllah’ın diliyle baban ve nesli lânetlenmişti!” buyurdu.
Hz. Âişe annemiz şöyle buyurdu: “Resûlüllah (sav) Mervan daha babasının sulbündeyken lanet okudu ve Mervan, aziz ve celil olan Allah’ın lanetinden bir parça oldu.”
Şâ’bi dedi ki: Abdullah b. Zübeyr’in Kâbe’ye dayanmış bir şekilde: “Bu Kâbe’nin Rabbi’ne andolsun ki; Resûlüllah, Hakem ile soyundan gelecek olanları lânetlemişti.” dediğini işittim.
Şâ’bi dedi ki: “Resûlüllah (sav), Hakem’e ve neslinden gelecek olanlara lânet etti.”
Abdullah b. Amr nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin yanında oturuyordum. Babam Amr İbnü’l Âs bize katılmak için giysilerini giymek üzere eve gitti. Biz, Resûlüllah’ın yanındayken: “Şimdi yanınıza mel’un biri girecek” buyurdu. Vallahi ben de korku içinde girene çıkana bakmaya başladım. Tâ ki Mervan’ın babası yani Hakem b. Ebî’l Âs yanımıza gelene kadar.
Abdurrahman b. Avf nakletti: Mervan doğduğunda Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi veselleme duâ etmesi için getirildi. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem: “Bu kertenkele oğlu kertenkeledir! Mel’un oğlu mel’undur!” buyurdu.
Amr b. Mürre el-Cühenî’den nakledildi: Mervan’ın babası, Peygamberimiz (sav)’i ziyaret için izin istediğinde, onu sesinden tanıyan Peygamber sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ona izin verin gelsin! Ondan türeyecek mü’minler hariç, zaten çok azdır ya; Allah’ın lâneti onun ve sulbünden çıkacak olanların üzerine olsun! Onlar dünyada refah içinde yaşayacaklar, ancak âhirette kaybedeceklerdir. Onlar riyâ, hile ve tuzak sahibi kişilerdir. Onlara dünyada nîmet verilir. Ancak âhirette nîmetten bir payları yoktur!”
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin sağlığında, Mervan’ın babası Hakem’i ve ailesini Rabeze’ye sürdüğü unutulmamalıdır. İlk iki halife tarafından da Medine’ye kabul edilmediler. Tâ ki Hz. Osman (ra) zamanına kadar Medine’ye kabul edilmediler.
Hâkim el Nişabûrî, bu konudaki hadisleri naklettikten sonra şöyle not koymuş: “İlim tahsili yapanlar şunu bilmeli ki, bu konuda gelen rivâyetlerin üçte birini bile nakletmedim. Aynı şekilde ümmet arasındaki bu ilk fitne, onları da fitneye düşürmüş bulunmaktadır. Fakat benimle Allah arasındaki bu kitabımda bunları nakletmeden geçemedim.
Şam Halkı, Ebû Tûrab diye kime denildiğini bilmezdi. Kûfe’ye gelen Şamlı birine: “Her hafta cuma hutbelerinde lânet okunan bu Ebû Tûrab kimdir?” diye sorduğunda, “Zannederiz ki, bu kimse bir fitneci, bir hırsız ya da haydut olsa gerektir!” denildiği meşhurdur.
Ebû’d Derdâ nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Lânet okuyanlar, kıyamet gününde kimseye şefaât edemez ve kimsenin lehinde de şâhidlik yapamazlar.”
Sâbit b. Dahhak nakletti: “Mü’mine lânet okumak, onu öldürmek gibidir.”
Muâviye, Hz. Hasan (ra) İle Yaptığı Anlaşmalara Uymadı.
Hz. Hasan (ra); Muâviye ile yaptığı anlaşmada Ehl-i Beyt’e ve Hz. Ali (kv)’ye sövülmeyeceğini, hakaret edilmeyeceğini şart koştu. Muâviye, diğer şartlar gibi bu şartı da kabul etti ve antlaşmanın altını mühürledi. Ancak birinci yıl hariç, Muâviye; diğer şartlar gibi, bu maddeye de riayet etmedi. Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) efendilerimiz cemaatin içinde oturdukları halde hem kendisi, hem de emirnameler gönderdiği bütün valileri cuma günleri hutbeden, Ebû Tûrab (Hz. Ali) ve Ehl-i Beyt’ine sövmeye ve lânet okumaya devam etmişlerdir. Yaklaşık altmış yıl devam eden Emevîler’in bu uygulaması Ömer b. Abdülaziz tarafından kaldırılıncaya kadar devam etti.
Hz. Hasan (ra)’ın Muâviye ile yaptığı anlaşma şartlarında, Muâviye kendisinden sonra oğlu Yezîd’i ya da herhangi bir kimseyi kendi yerine veliaht tayin edemeyecekti. Muâviye’nin ölümüyle hilâfet, Hz. Hasan (ra)’a ve Ehl-i Beyt’e dönecekti. Ancak bu maddeye de, Muâviye diğer maddeler gibi, riayet etmemiştir.
Muâviye’nin, bu maddeyi ihlal etmek için sağlığında Hz. Hasan (ra)’ı zehirlettiği kaynaklarla sabit olmuştur.
Muâviye, Hz. Hasan (ra) ile anlaştıktan sonra, zekâsından ve gücünden çekindiği Kays b. Sa’d’a altı imzalı ve mühürlü boş bir kâğıt gönderdi. Gönderdiği elçiye Kays ne isterse, boş kâğıda ne yazarsa, ne şart koşarsa kabul edeceğini söyledi ve Kays’ın ikna olmasını istedi. Kays ise, Hz. Ali taraftarlarının ve kendi canının teminatından başka maddi bir şey istemedi. Tabi bunların hepsi sözde kalmıştır.