Hz. Ali(kv)’nin Yiğitliği

 

İslam dininin esası tevhid ve adalettir. Resûlüllah (sav) efendimiz islamın ilk yıllarından itibaren Müslüman olsun ya da olmasın insan hak ve adaletine değer vermiştir. O’nun izinden giden dört büyük halifenin de aynı anlayışı devam ettirdiğini görüyoruz. Muaviye’nin ve yardımcılarının tevhid perdesi arkasına saklanarak adaletten saptığını görüyoruz. Zira Muaviye devrinde ilk olarak islam hükümlerinin değiştirildiğine ve açıkça iltimasların, kayırmaların başladığına şahit oluyoruz.

Resûlüllah (sav) efendimiz, küfür ve şirk ile savaştı. Düşmanları açık ve belirgindi. Hz. Ali (kv)’nin savaştığı üç grup ise İslam ve tevhid üzere olduklarını söylüyorlardı. Hz. Ali (kv), bu gruplardan en karmaşık olan Muaviye ve Şamlılara karşı kendi tabiri ile: “Adaletten sapıp, zulüm yoluna girdikleri için” savaştı. Hilebazlıkla, düzenbazlıkla, zulümle savaştı.

Muaviye yönetimi ele geçirebilmek için her yolu mübah ve meşru gördü.  Bu hedefine ulaşmak için Müslümanların canını, malını, ırzını mübah gördü. Kendi emrindeki beytü’l-mal hazinesini de kendi menfaatleri doğrultusunda harcamaktan çekinmedi. Hz. Ali efendimiz kendi yönetimini korumak için bunların hiç birine itibar etmedi. Bu yüzden insanlar: “Hz. Ali çok yiğit adamdı, adaletliydi ama siyaset bilmezdi” dediler.

Bu sözleri söyleyenlere, Hz. Ali efendimiz o gün şöyle cevap veriyordu: “Allah’tan korkmasaydım nasıl siyaset bildiğimi insanlara gösterirdim. Fakat Allah’tan korkarım. Sizler bin defa zulme uğrasanız da bir defa bile adaletten ayrılmayın. Eğer adaletten ayrılırsanız, islamdan ayrılmış olursunuz.” Eş-Şerif er-Râdi, Nehcü’l Belâğa, s.53/ s.231

Hz. Ali (kv); kendisinden önceki üç reşid halife gibi idarecilik, irşad, tebliğ gibi vasıfları şahsında topladığını biliyoruz. Hz. Ali (kv) kendisine ve İslam Ümmeti’ne yakışır şekilde davrandı ve siyasi ayak oyunlarına asla başvurmadı. Onun asıl yiğitliği buradadır. Şanla, şerefle, vakarla vazife yaptı, Allah rızasını ve memleket menfaatini her şeyin üzerinde tuttu. Kendi hayatı ve siyasi hayatı tehlikeye girse bile hak ve hukuku gözetmekten hiçbir şekilde geri durmadı. “Şahsınıza yapılan kötülüğü affedin, vatana millete yapılanları ise asla affetmeyin” düsturuyla hareket etti.

Hz. Ali (kv), kendisini tekfir eden haricileri bile tekfir etmedi. Suç işlemedikçe cezalandırmadı. Suça karışanların ailesini cezalandırmadı. Kendisine hakaret edenlerin, tekfir edenlerin Beytül malden aldıkları maaşlarını kestirmedi. Düşünce ve fikir özgürlüğünün belirlenmesinde, suçun şahsiliği konusunda nümune oldu.