Sayfa 344 den alınmıştır.
Hz. Ali (kv), hilâfet makâmına geçince; Abdullah b. Abbas’ı Şam’a vali göndermek istedi. İbn Abbas, Ashâb’ın ileri görüşlülerindendi ve Hz. Ali (kv)’nin danışmanı durumundaydı. Hz. Ali (kv)’ye nasihat etti. “Muâviye’yi azledersen mutlaka Hz. Osman’ın kanını talep ederler. Eğer Şam valisi olarak bırakırsan, bir sıkıntı çıkmaz. Sonra ben Muâviye’yi valilikten almaya kefilim” dedi. Ancak Hz. Ali (kv): “Hayır, Muâviye’yi Şam’da bırakamam. Ümeyyeoğulları’nı Müslümanların üzerine musallat edemem. Benimle Muâviye arasında kılıçtan başka bir şey yoktur” buyurdu. Tarih-i Taberî, III, 571
Hz. Ali (kv)’nin bu sözleri Muâviye’ye ulaştırıldığında öfkelenip: “Vallahi Ali’ye bağlı olarak hiçbir idareyi kabul etmeyeceğim, ona hiçbir şekilde biat da etmiyorum” dedi. Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 245
Abdullah b. Abbas, Şam valiliğine gönderilmedi. Hz. Ali (kv), Sehl b. Huneyf’i Şam’a vali olarak gönderdi. Muâviye, Şam sınırından Sehl’i geri çevirtti. İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 205 Hz. Ali (kv), Muâviye’ye Sebra el-Cühenî adında bir elçi gönderdi. Muâviye, elçiyi bir aydan fazla oyaladıktan sonra, Kubaysa adında bir elçiyle birlikte; içi boş, altı mühürlü bir mektup gönderdi. Hz. Ali (kv) bu boş mektubun anlamını sordu. Elçi kendi canını emniyete aldıktan sonra: “Ben Şam’da öyle bir topluluk bıraktım ki, kısastan başka bir şeye razı olmuyorlar!” dedi. Hz. Ali (kv): “Allah şâhittir ki! Ben Osman’ın kanına bulaşmadım! Ama Allah’ın takdiri ne ise o olacaktır!” buyurdu. Hz. Ali (kv), elçilerden Şam’ın durumunu öğrendikten sonra savaş hazırlığına başladı. Tarih-i Taberî, IV, 5-s.7; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 207; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 370
Hz. Ali (kv) halife seçildiğinde, Şam’da yirmi yıldır bulunan Muâviye’nin yerine Ashâb’tan Sehl b. Huneyf’i vali olarak gönderdi. Ancak Muâviye yeni valiyi kabul etmedi. Hz. Osman (ra)’ın katillerinin kendisine teslim edilmesinden başka hiçbir teklifi kabul etmeyeceğini bildirdi. Hz. Osman (ra)’ın kanlı gömleğini Şam Mecidi’ne astırıp, halktan onun kanını dava etmek için biat aldı. Öyle ki, Şam halkı, Hz. Osman’ın katili olarak Hz. Ali’yi biliyor ve Ali b. Ebî Talib’i öldüreceklerine dair yemin ediyorlardı. Aycan, İ. Muâviye b. Ebî Süfyân s.105
Muâviye, Halife Hz. Ali (kv)’nin kendisine itaat ve nasihat etmesi için gönderdiği Sabra el-Cühenî adındaki elçiyi oyaladı ve cevapsız olarak geri gönderdi. Hz. Ali (kv), Cemel Vak’ası’ndan sonra Cerir b. Abdullah el-Becelî’yi elçi olarak gönderdi. Muâviye yine elçiyi dört ay oyaladı. Hz. Aliye biat etmeyeceğini, Hz. Ali’nin Osman’ın öldürülmesinde suç ortağı olduğunu, kan davası talebinden vazgeçmeyeceğini, savaşa hazır olduğunu bildirdi.
Savaşın kaçınılmaz olduğunu gören Hz. Ali (kv), savaş hazırlığına başladı. Buna karşılık Şam’dan Irak’a doğru yürüyen Muâviye büyük bir orduyla Rakka yakınlarında, Sıffîn denilen düzlük meydanda, Fırat kenarına ordusunu yerleştirdi. Muâviye askeri Fırat kenarını tuttuğu için, ilk çatışmalar su yüzünden çıktı. Velid b. Ukbe b. Ebî Muayt ve Abdullah b. Sa’d b. Ebî Serh gibi kimseler Hz. Osman’ın susuz olarak katledilmesini gerekçe gösterip, Hz. Ali askerinin susuz bırakılmasını istediler. Hz. Ali (kv) efendimizin askeri ise, ilk çatışmaları kazanıp suyu iki tarafa da serbest etti.
Hz. Ali (kv), sürekli elçiler gönderip Muâviye’yi itaate ve biata çağırdı. Muâviye her defasında, Hz. Osman (ra)’ın katillerini Hz. Ali (kv)’nin koruduğunu, katillerin kendisine teslim edilmesini istedi. Nihayet Hz. Ali (kv)’nin halifelikten çekilmesini ve halifeliğin şûrâya havale edilmesini de istedi. Bu şekilde gerçek niyetini ortaya koymuş oldu.
Barış görüşmelerinden sonuç alamayan Hz. Ali (kv), askerlerine şu emirleri verdi: “İlk savaşı siz başlatmayın, kaçanları ve yaralıları öldürmeyin, evlere girmeyin, yaşlılara, kadınlara ve çocuklara kesinlikle dokunmayın!” dedi. Sonra yine Muâviye’yi isyandan vazgeçmeye ve itaate davet etti. Üç ay kadar barış görüşmeleri ve teke tek mübarezeler devam etti. Hz. Ali (kv) barış görüşmelerinden sonuç alamayacağını anladı. Dördüncü ayın sonunda çatışmalar başlayınca Hz. Ali (kv) efendimiz bizzat ordusunun ön saflarında saldırıya geçti. Tarihin gördüğü en kanlı savalardan birisi yaşanıyordu. Etraf ceset doluydu. Ashâb’tan ve seçkinlerden çok kişiler öldürüldü. Ammar b. Yasir de şehit düştü. Hz. Ali (kv), Muâviye’yi düelloya çağırdıysa da sonuç alamadı. Nihayet Hz. Ali (kv)’nin ordusu, “Leyletü’l-Herîr” adıyla meşhur Cuma gecesi çatışmaları sabaha kadar bütün şiddetiyle sürdürdü. Hz. Ali (kv), ünlü Komutanı Malik Eşter ile Muâviye askerine son darbeyi indirmek üzereyken, ümidini kaybeden Muâviye savaştan kaçmaya karar verdi. Ancak Amr İbnü’l Âs’ın hilesi devreye girerek Kur’ân sahifelerinin kaldırılması ile savaş durduruldu. İsmail Yiğit, DİA, Sıffîn Savaşı, XXXVII, 107; M. Y. Kandemir, DİA, Hz. Ali, II, 373; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 540; Aycan, İ. Muâviye b. Ebî Süfyân s.105-114
Sıffîn’de savaş sahneleri o kadar dehşetliydi ki; savaşın şiddetini ve insanların nasıl kıyıldığını gören, Hz. Hasan (ra) aynı ortamı bir daha görmemek ve yaşamamak için halife seçildiği zaman barış görüşmelerini tercih etmiştir.
Muâviye, Hz. Ali’nin elçisi Cerir b. Abdullah el-Becelî’yi dört ay Şam’da oyaladı. Sonra da Hz. Osman’ın kuşatılmasıyla Medine’yi terk eden ve Filistin’e yerleşen Amr İbnü’l Âs’a mektup yazdı. Şam’a davet etti. İstikbalini Muâviye’nin yanında gören Amr ise oğulları ile birlikte Muâviye’nin yanına geldi ve nasıl hareket edeceklerini birlikte planladılar. Bütün Şam vilayetlerine, Şurahbil el-Kindî’yi göndererek: “Hz. Osman’ı, Ali’nin koruduğu adamlar öldürdü! Osman’ın kanından, Ali sorumludur!” diye halkı ikna yoluna gittiler. Sonra da Muâviye; Medine halkına ve özel olarak Ashâb’tan bazı seçkinlere mektuplar yazıp, yanına dâvet etti. Fitneden korkup köşesine çekilen; Sa’d b. Ebî Vakkas, Muhammed b. Mesleme, Abdullah b. Ömer gibi bazı sahâbîler cevabî mektuplarında; Muâviye’ye nasihat ettiler ve: “Senin derdin Osman’ın kanı değil, dünya mülkü ve makâmı sevdasıdır!” diye yazdılar. Ancak Muâviye ve Amr, bu nasihatlere aldırış etmeyip planlarına devam ettiler. İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 284-287; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 539-546; Aycan, İ. Muâviye b. Ebî Süfyân s.105-108
Sıffîn’de, savaş başlamadan önce elçiler gelip, gidiyordu. Hz. Ali (kv)’nin elçilerinden olan Ashâb’tan Bişr el-Ensârî, Muâviye’ye: “Ey Muâviye! Senin Osman’ın kanını talep etmen bâtıldır. Bu kılıcı halkın arasından kaldır. Hak halife olan, Ali’ye biat et! Ne dilersen onu yerine getirelim!” dedi. Muâviye: “Vallahi, ben bu Osman’ın kanı dâvasından vazgeçmem!” dedi.
Kays b. Sa’d: “Bütün halk bilir ki, senin Osman’ın kanını dileme hakkın yoktur! O bahane ile yönetimi ele geçirmek istiyorsun! Bu boş dâvayı bırak da itaat et! Bu sebeple nice Müslümanın kanının vebaline gireceksin! Resûlüllah’ın sahâbîsinin kılıçtan geçirilmesine ve şehit olmasına sebep olacaksın! Ancak onların kanı seni cehenneme sürükleyecektir!” Muâviye bu sözlere kızarak: “Sus! Ses çıkarma! Orada dur!” dedi. Tarih-i Taberî, IV, 39
Muâviye, Hz. Ali (kv)’nin faziletlerine karşı kendi faziletlerini şöyle anlattı: “Hz. Peygamber zamanında ben zekât kâtibiydim. Kız kardeşim Peygamber ile evliydi. Annem babam Kureyş’in ileri gelenlerindendir. Hz. Ömer ve Hz. Osman beni vali yaptılar, ben Şam hâkimi oldum. Benimle Ali arasında fark yoktur. İki kişi bir işe talip olur. Kim galip gelirse, o işi alır!” Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 264; En Sevgilinin Dostları, s.324; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 19; Aycan, İ. Muâviye b. Ebî Süfyân s.148
Hz. Ali (kv), Şam askerine karşı savaş hazırlığı yaparken, kendi ordu komutanlarının bazılarının; Muâviye ve taraftarlarına küfür ve lânet edenlerini duydu. Bunu hemen yasaklayıp: “Boş sözü ve lâneti bırakın! Hak bizimledir, ellerinizi duâya açın!” buyurdu. En Sevgilinin Dostları, s.325
Sıffîn günü bir adam: “Allah’ım Şam halkına lânet et!” deyince, Hz. Ali (kv) şöyle buyurdu: “Şam halkına sövmeyin. Zira onlar büyük bir kalabalık teşkil ederler ve aralarında abdallar vardır.” Bunu üç defa tekrar etti. El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3184; İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 302/ VIII, 40
Sıffîn Savaşı’nın başlarındaydı. Muâviye, Hz. Ali (kv)’ye elçi ile mektup gönderdi. Muâviye: “Osman’ın kâtillerini bana verin, ben kısas icra edeyim! Sonra da; sen de, ben de hilâfetten çekilelim. Halk kimi dilerse onu halife seçsin!”
Hz. Ali (kv) bu sözlere kızdı ve şöyle buyurdu: “Mü’minler toplandılar, beni zorla hilâfete getirdiler. Şimdi sen kim oluyorsun ki; bana “Hilâfetten çekil!” diyorsun!” Tarih-i Taberî, IV, 41; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 250/272
Yine Sıffîn Savaşı’nın başlarında Hz. Ali (kv), Muâviye’yi itaate ve cemaate davet etiği mektubunda şöyle yazıyordu: “Osman’ın kanı, deyip duruyorsun; Osman kuşatıldığında onun ölümünü istedin ve onu yardımsız bıraktın. Nice kimseler bir şeylere ulaşmak ister, ama Allah (celle celâlühü) kudretiyle ona engel olur. Eğer sen bu arzuna kavuşacak olursan insanlar arasında adın “en şerli” diye anılacak. Rabb’inden verilmiş bir hak olmadığından, zorbalıkla ulaştığından ateşe atılacaksın. Allah’tan kork ve boş iddiaları bırak. Hilâfeti layık olana ver, ikilik çıkarma!” Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 271
Hz. Ali (kv) bu husustaki hükmü ve kararı; ta o zaman açıklamıştır. Kim Hz. Ali (kv)’nin hükmünü geçersiz kabul edebilir. Abdullah b. Abbas nakletti: “Güvenilir bir kimse, bir fetvayı bize Hz. Ali’den haber verirse, ondan vazgeçip daha başka fetva aramazdık.” Bu bölümde 60. Hadisin tekrarıdır
Rabeze’de Hz. Hasan (ra); Hz. Ali (kv)’yi bazı konularda eleştirdiğinde Hz. Ali (kv) ona şöyle cevap verdi: “Biat için vilayetlerden insanların itaat haberini beklememe gerek yoktu. Biat sadece Medine ve Mekke’de hazır olan Ashâb-ı Kiram’ın hakkıdır. Eğer onlar bu hilâfet işini bir kişiye teslim ederlerse bütün insanların ona razı olmaları vacip olur” dedi. B. Varol, Hz. Hasan, s.103
Tarık b. Şihâb nakletti: Hz. Ali (kv): Rabeze’de oğulları Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra)’a hitaben yaptığı konuşmada: “Size ne oluyor ki, Allah’a yemin olsun ki ben bu işi enine boyuna düşündüm, ölçtüm, biçtim. Kaçınılmaz olarak ya bunlarla savaşacaktım ya da Muhammed’e indirileni inkâr etmiş olacaktım!” Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4655; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 285
Sıffîn Savaşı devam ederken, Şamlı isyancılar içinden bir genç çıkıp şöyle dedi: “Benî Gassan meliklerinin evladıyım. Osman’ın kanını talep ederim. Bize bildirildiğine göre Ali, gerçekten Osman’ı öldürmüş!” dedi. Sövüp sayarak, Hz. Ali saflarına saldırırdı. Hz. Ali’nin sancaktarlarından Hâşim b. Utbe b. Ebî Vakkas: O gence: “Sen ne dediğinin farkında mısın?” diye onunla konuştu. Genç dedi ki: “Sizin emiriniz namaz kılmaz, siz de namaz kılmazmışsınız! Emiriniz bizim halifemizi öldürmüş, siz de ona yardım etmişsiniz!” Hâşim onunla konuşup, doğruyu ona tebliğ etti. Böyle olmadığına o genci inandırdı. O genç de dönüp gitti. Meğer Şam’dan gelen askerler, “Hz. Osman’ı, Hz. Ali öldürdü!” diye gelip bu yüzden savaşırlarmış! İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 317; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 563
Abdullah b. Ebî Süfyân’ın bildirdiğine göre Hz. Ali (kv) şöyle buyurdu: “Emevîler benimle savaşıyorlar ve Osman’ı benim öldürdüğümü iddia ediyorlar. Ancak yalan söylüyorlar. Hâlbuki onlar böyle söylemekle idareyi istiyorlar. Eğer onların bana inanacağını bilsem Kâbe’de, Makam yanında şöyle yemin ederdim. “Allah’a yemin olsun ki, Osman’ı ben öldürmedim ve öldürülmesini emretmedim” derdim. Ancak onlar iktidarı almak istiyorlar. Ben, Osman’ın ve kendimin Allah-ü Teâlâ’nın şu âyetine nail olacağını umuyorum: “Biz onların gönüllerindeki kin ve hasedi söküp aldık.” A’raf 43; El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4453
Harun b. Anter babasından nakletti: “Hz. Ali (kv) yanında oturan Eban b. Osman’a şöyle derken dinledim. “Benim ve senin baban hakkında aziz ve celil olan Allah’ın: “Biz onların kalplerindeki kini söküp attık. Kardeşler olarak sedirler üzerinde karşılıklı otururlar” Hicr 15/47 buyurduğu kimselerden olacağımızı umuyorum.” Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4619; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 185
Hz. Ali (kv); Sıffîn Savaşı’nda; on iki bin yiğidi arkasına takıp, Şam ordusu saflarına öyle bir saldırdı ki, bozulmadık saf bırakmadı ve: “İsyancıları katlediyorum ama onları azdıran, patlak gözlü ve karnı büyük Muâviye’yi görmüyorum!” dedi. Nihayet önüne gelenleri kesip biçerek Muâviye’nin yanına kadar vardı. “Ey Muâviye! Niçin bu kadar halkın kanına giriyorsun? Benimle cenk meydanında savaş ki! Yüce Allah ikimiz arasında hüküm versin! Ya ben kalayım, ya sen kalasın!” diye teklifte bulundu.
Muâviye bu durumu Amr İbnü’l Âs ile istişare etti. Amr: “Ali, doğru söylüyor!” deyip, teklifi destekledi. Ancak Muâviye: “Ey Amr! Senin benim yerimde gözün var. Bilmez misin ki, Ali’nin karşısına kim çıkarsa; onu öldürür!” deyip cesaret edemedi. Muâviye, Amr’a: “Emirlikte gözün yoksa sen çık, Ali’nin karşısına!” dedi. Amr İbnü’l Âs’ta, Hz. Ali’nin karşısına çıkmaktan geri durdu. Tarih-i Taberî, IV, 44; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 316; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 279; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 426-437; En Sevgilinin Dostları, s.331; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 562; Sırma, İ. Süreyya; İslâmî Tebliğin Örnek Halifeler Dönemi, Beyan Yay. İstanbul, s.155
Bazı rivayetlerde Amr İbnü’l Âs, Hz. Ali (kv)’nin karşısında düelloya çıkmış ve atından düşürülmüştür. Hz. Ali (kv)’ye karşı, arkasını dönmüş ve edeb yerini açmıştır. O da bu durumu görünce onu öldürmekten vazgeçmiştir. Busr b. Ebî Ertat da Hz. Ali (kv)’ye karşı aynı hareketi yapmış ve canını kurtarmıştır. İbn Kesîr, El-Bidâye, IV, 40/ VII, 426; Eş-Şerif er-Râdi, Nehcü’l Belâğa, s.85
Ammâr b. Yâsir, Sıffîn Savaşı’nda yanındaki Ashâb-ı Kiram ve Tabiîn ile Amr İbnü’l Âs’ın bulunduğu tarafa hücum etti. Amr İbnü’l Âs’a yaklaşınca şöyle buyurdu: “Yazık sana, Ey Amr! Dinini Mısır’a değiştin!” Amr: “Öyle değil, ben Osman’ın kanını talep ediyorum!” dedi. Ammâr b. Yâsir: “Ey Amr! Ben şehâdet ederim ki, sen hiçbir işte Allah rızasını gözetmedin! Bugün öldürülmezsen yarın öleceksin! O zaman niyetini görür, hesabını verirsin! Sen, bu sancak sahibi(Hz. Ali); Resûlüllah ile beraberken üç defa onunla savaşmıştın! Bu savaşın dördüncüdür. O gün Kur’ân’ın nüzûlü için savaşmıştık. Şimdi ise te’vili için, sana karşı savaşıyoruz!” dedi. İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 313; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 275; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 560-561
Abdullah b. Seleme nakletti: “Ammâr b. Yâsir’i gördüm. İhtiyardı, uzun boylu ve esmerdi. Sıffîn günü elinde bir harbe vardı ve şöyle dedi: “Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, ben bu Muâviye ile Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem zamanında üç defa savaşmıştım. Bu dördüncüdür. Nefsim elinde olana yemin ederim ki bizi Hacer’in hurma ağaçlarının dallarına kadar kovalasalar bile kendimizin hak üzere olduğundan, onların da bâtıl üzere olduğundan eminim.” Hâkim, El-Müstedrek, VIII, 5701-5731; İbn Sa’d, Tabakât, III, 294
Başka bir rivâyette Ammâr b. Yâsir, Amr İbnü’l Âs için şöyle diyor: “Amr rağbetinden dolayı değil korkusundan dolayı Müslüman oldu. Resûlüllah’tan sonra Müslümanlara düşmanlık beslemektedir.” Tarih-i Taberî, IV, 54; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 150
Ammâr b. Yâsîr’in Azgın ve Âsi Bir Toplum Tarafından Şehid Edilmesi
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ey Ali! Azgın ve âsi bir toplum sana karşı savaşacaktır. Sen de hak üzerinde olacaksın. O gün sana yardımcı olmayan benden değildir!” Hz. Ali bölümü 434. hadis
Bu hadisi bilip de, Hz. Ali (kv)’nin yanında savaşa katılmayan birçok sahâbî ömür boyunca bunun tövbesini yapmışlardır. Örneğin: Abdullah b. Ömer vefat edeceği anda şöyle buyurdu: “Hayatımda bana en ağır gelen suç; Ali ile beraber isyancı olan Muâviye’ye karşı savaşmamış olmamdır.” İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, IV, 115; İbn Sa’d, Tabakât, IV, 212; Hâkim, El-Müstedrek, VIII, 6417
Ebû Saîd el-Hudrî nakletti: “Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem biz Ashâb’ına; ahdi bozanlara, hak yoldan sapıp zulmedenlere ve dinden çıkanlara karşı savaşmamızı emretti. Bizler sorduk: “Ey Allah’ın Resûlü! Bu toplumlara karşı kimin safında savaşacağız?” Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Onlara karşı Ali b. Ebî Talib’in safında savaşacaksınız ve Ali’nin safında olan Ammâr b. Yâsir, karşı tarafça öldürülecektir.” Bu bölümde 435. hadisin tekrarıdır.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Ammâr b. Yâsîr’e şöyle buyurdu: “Ey Ammâr! Seni azgın ve âsi bir topluluk öldürecek! Buhârî, Salât 63, 447/ Cihad 17, 2812; Müslim 73/ XI, 474; Ahmed, Müsned, XIX, 26823; Nesâî, VII, 8217/ Hasâis, 8490; Kütüb-i Sitte, XII, 507
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Ebû Eyyüb el-Ensârî’nin evindeydi. Evde kendileri, Ebû Eyyüb, Enes b. Mâlik ve Hz. Ali vardı. Sonra kapı çalındı. Ammâr b. Yâsir de geldi.
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Ammâr b. Yâsîr’e yakınlık göstererek şöyle buyurdu: “Ey Ammâr! Seni azgın ve âsi bir topluluk öldürecek! Sen haktan yana ve sen hak ile beraber olduğun halde! Ey Ammâr! Ali’nin yalnız başına bir vadiye geçtiğini ve diğer tüm insanların başka bir vadiye geçtiğini görsen bile Ali ile beraber ol! Nitekim kendisi seni eziyet yoluna götürmez ve hidayet yolundan çıkarmaz!” Hatîb Bağdâdî, XIII, 186-187; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, II, 613; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s.64
Hadis devam ediyor: “Ey Ammâr! Her kim bir kılıç takınıp Ali ile beraber düşmanlarına karşı savaşırsa, o kişiye Allah (celle celâlühü) kıyamet gününde rahmet kuşağını takacaktır. Her kim kılıcını çekip düşmanları ile beraber Ali’ye karşı savaşırsa, kıyamet gününde Allah (celle celâlühü) o kişiye ateşten bir kuşak takacaktır. Ey Ammâr, Ali’ye itaat etmek bana itaat etmektir. Bana itaat etmek ise Allah’a itaat etmektir.” Harezmî, Menâkıb, s.57/s.125; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 480
“Hendek Savaşı’ndan önce, hendek kazıldığı gün, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem Ammâr b. Yâsir’in başını okşayıp şöyle buyurdu: “Ey Ammâr! Seni âsi ve azgın bir toplum öldürse gerektir!”
Sıffîn Savaşı şiddetlendiği zamanlarda Ammâr b. Yâsir: “Bugün Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin vaâd ettiği gündür” dedi. Hz. Ali (kv), cevap vermedi. Bir daha söyledi, yine cevap vermedi. Üçüncü dediğinde, Hz. Ali (kv): “Evet, o gündür!” buyurdu. Ammâr b. Yâsir, tekbir getirdi: “Rahmet rüzgârları esmeye başladı. Habibim Muhammed’e ve O’nun yakınlarına kavuşuyorum!” dedi. Muâviye tarafına hücum ile birkaç kişi daha düşürdü. Su istedi. Süt ile karışık bir sulu süt verdiler. O zaman tekbir getirip yemin ederek, Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin şöyle buyurduğunu nakletti: “Seni âsi ve azgın bir toplum şehit edecektir. Şehit edilmen Cebrâil ile Mikâil arasında olacaktır. O gün su istersin sana su ile karışık süt verirler. Dünyada son rızkın bir sulu süttür.” Sonra isyancılar üzerine hücum etti. Şehit oluncaya kadar dönmedi. Radiyallahü anhü ve erdahü. İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 313-314; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 480; Hâkim, El-Müstedrek, VIII, 5722-5723; El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4488-4492; Er-Rudânî, Cem’ul Fevâid, VII, 588; M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, M. Ozak tercümesi s.210; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 561
Birçok sahâbî tarafından, bütün kaynaklarda nakledilen bu hadisler; Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin mûcizesiyle şöyle zuhur etti. Hz. Ali (kv)’nin yanında Sıffîn Savaşı’nda bulunan Ammâr b. Yâsîr; Muâviye askerlerince öldürüldü. Muâviye de kâtili ödüllendirdi. Ravzatü’l-Ahbab’ın nakline göre Muâviye, Ammâr b. Yâsir’in kâtiline bir dağarcık altın verdi. M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, M. Ozak tercümesi s.210; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 561
Ebû Hureyre nakletti: Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Müjde sana Ey Ammâr! Sen azgın bir grup tarafından öldürülüp şehit olacaksın.” Tirmîzî, Menâkıb 35, 3800/ III, 588
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Vah Ammâr vah! Seni âsi ve azgın bir toplum öldürecektir. Ammâr onları, cennete çağırır! Onlar da Ammâr’ı ateşe çağırırlar!” Buhârî, Salât 63, 447/ Cihad 17, 2812; Ahmed, Müsned, XIX, 26825; Kütüb-i Sitte, XII, 507; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 571; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 435 Allah (celle celâlühü); o toplumu şefaâtime nail kılmayacaktır. Harezmî, Menâkıb, s.123; Er-Rudânî, Cem’ul Fevâid, VII, 588
Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ammâr’ı öldüreni cehennemle müjdeleyin! Ammâr nerede ise hak oradadır. Güneş deveran ettiği müddetçe Ammâr haktan ayrılmaz!” Hâkim, El-Müstedrek, VIII, 5729; İbn Sa’d, Tabakât, III, 300; Cemaleddin Ataullallah b. Fazlullah el-Şirazi, Ravzatü’l-Ahbab fi Siyeri’n-Nebî ve’l-Ashâb; Matbai Âmire yay. İstanbul 1852, Osmanlıca. Mütercim: Magnisavî Benli zâde, III, 517;
Ammâr b. Yâsîr’e ait: “Âsi ve azgın bir kavim tarafından öldürüleceği” hadisini; Muâviye ve Amr İbnü’l Âs’ın komutanlarından Zülkülâ el-Himyeri işitmişti. Savaş sırasında, arada bir: “Ey Amr! Bu Ammâr b. Yâsir benim kafamı karıştırıyor!” derdi. Amr İbnü’l Âs da: “O yakında saf değiştirip, bizim saflara geçecek!” derdi. Ammâr b. Yâsir şehit olduğu gün, Zül Külâ’da öldürüldü. Amr İbnü’l Âs, Muâviye’nin yanına gelip: “Bu iki ölümden hangisine sevineceğimi bilmiyorum! Zira eğer Zülkülâ, Ammâr’ın şehit edildiğini görseydi! Vallahi o meşhur hadisi söyler ve Şam askerini bozardı!” deyip birlikte sevindiler. İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 314; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 292; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 432; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 561;
Sıffîn Savaşı’nın başlarında, Hz. Ali (kv) Adîy b. Hatem’le elçiler gönderdiği zaman, elçi heyetinden Muâviye’nin savaş taraftarı olduğunu gören Şebbes b. Rebi: “Ey Muâviye! Ammâr’ı öldürmek sana çok hoş mu, geliyor? Seni sevindiriyor mu?” diye sordu. Muâviye; “Beni bundan alıkoyacak bir durum mu var? Eğer Sümeyye’nin oğlunu ele geçirecek olursam, onu Osman’ın kölesine karşılık olarak öldüreceğim!” dedi. İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 295; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 417
Ammâr b. Yâsîr ile ilgili Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ammâr’a düşman olana, Allah düşman olur. Ammâr’a öfke duyana Allah da öfke duyar.” Ahmed, Müsned, XIX, 26811; Hâkim, El-Müstedrek, VIII, 5727; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 324; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 489
Abdullah b. Mes’ûd nakletti: “İnsanlar ihtilafa düştüğünde ne ya yapayım?” diye soran adama Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “İnsanlar ihtilafa düştüklerinde hak, Ammâr ile beraberdir.” Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 325
Abdullah b. Amr İbnü’l Âs’dan rivâyet edilmiştir: Resûlüllah (sav)’in Mescidi yapılırken herkes birer taş taşıyordu, Ammâr b. Yâsîr iki taş taşıyordu. Bunun üzerine Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem: “Ey Ammâr! Seni azgın ve âsi bir topluluk öldürecektir! Ammâr’ın kâtilini cehennem ateşiyle müjdeleyin!” buyurdu. Savaş esnasında Ammâr b. Yâsir şehit olunca, Abdullah babası Amr İbnü’l Âs ve Muâviye’nin yanına gelip Resûlüllah (sav)’in hadisini hatırlattı. Amr da Muâviye’ye oğlu Abdullah’ın söylediklerini iletince; Muâviye kızdı: ”Saçmalıkların bize yetmedi mi ey Amr! Öyleyse bizim yanımızda ne işiniz var! Onu biz değil, bu savaşa getiren öldürmüştür!” dedi. Nesâî, VII, Hasâis, 8500; Ahmed, Müsned, XIX, 26825-26838; El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4486-4487; Hâkim, El-Müstedrek, IV, 2700-2710 BMT; İbn Sa’d, Tabakât, III, 289; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 328; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 433
Hz. Ali (kv), Muâviye’nin bu sözünü işitince: “Bu görüşe göre, Hamza’nın kâtili de; Resûlüllah (sav) olması gerekir.” buyurdu. İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 315; İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 295; M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, M. Ozak tercümesi s.210; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 561; Sırma, İ.S. Örnek Halifeler, s.159
Ammâr b. Yâsir Hazretleri yere düşünce, bir adamda üzerine atılıp onun başını kesti. Ammâr’ı vuran ile başını kesen iki adam: “Onu ben öldürdüm” diye tartışmaya başladılar. Amr İbnü’l Âs: “Vallahi şu ikisi cehennem için çekişiyorlar” dedi. Muâviye bunu duydu. Adamlar oradan uzaklaşınca Amr’a: “Sen ne yapıyorsun! Adamlar bizim için canlarını ortaya koyuyor, sen onları cehennemle müjdeliyorsun!” dedi. Amr’da, Muâviye’ye cevap verdi: “Vallahi bunun böyle olduğunu sen de çok iyi bilirsin! Keşke yirmi sene önce ölmüş olsaydım” dedi. İbn Sa’d, Tabakât, III, 296
Abdullah b. Amr nakletti: “İki adam babam Amr İbnü’l Âs’ın yanına geldi. Ammâr b. Yâsir’in öldürülüşü hakkında çekiştiler. Ödül almak için biri “Ben öldürdüm” diğeri “Ben öldürdüm” diyordu. Amr: “Onu bırakın ondan bahsetmeyin. Çünkü Resûlüllah (sav)’den şöyle işittim: “Ey Allah’ım! Kureyşliler Ammâr’ı öldürmeye teşvik edecekler. Şunu bilin ki Ammâr’ı öldüren de eşyalarını alan da cehennemdedir.” El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4481; Hâkim, El-Müstedrek, VIII, 5715; İbn Sa’d, Tabakât, III, 288; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 331; İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 294/VII, 433
Amr İbnü’l Âs, Sıffîn günü oğlu Abdullah’a: “Çık ve bizimle birlikte savaş” dedi. Abdullah: “Ey Baba! Resûlüllah’ın bu savaşla ilgili ne dediğini çok iyi bildiğin halde bana nasıl savaşmayı emredersin!” dedi. Amr: “Allah için söyle Resûlüllah son zamanlarında senin ellerinden tutup benim ellerimin üzerine koymuştu ve: “Baban Amr’a itaat et!” demişti. Abdullah: “Evet hatırladım” dedi. Amr: “O halde savaşmanı emrediyorum!” dedi. Bunun üzerine Abdullah da onlarla birlikte çıktı ve savaştı. Amr onun peşinden şiirler okuyordu.” El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4493; Hâkim, El-Müstedrek, VIII, 6300