Hz. Ali (kv)’nin Şehâdeti

Sayfa 389 dan alınmıştır.

 

Hz. Ali (kv)’nin Hastalığı ve Vefatı ile İlgili Haberler

Abdullah b. Seleme nakletti: Hz. Ali (kv) hastayken Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem yanına uğradı. Hz. Ali: “Allah’ım! Eğer ecelim gelmişse beni öldür! Eğer uzak ise beni iyileştirip kaldır! Eğer bu hastalık bir imtihan ise bana sabır ver!” diyordu. Resûlüllah (sav), ona: “Nasıl dedin?” diye sorunca, Hz. Ali söylediklerini tekrarladı. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem: “Ayağı ile ona dürtüp: Allah’ım ona âfiyet ve şifâ ver!” buyurdu. Hz. Ali (kv): “Daha sonra aynı hastalığa bir daha yakalanmadım” diye anlatmıştır. Tirmîzî, Duâ, 3564/ III, 486; Ahmed, Müsned, VI, 8163; İbn Hibban, II, 468; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 549

Enes b. Mâlik nakletti: “Hz. Ali (kv), hasta olmuştu. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, Hz. Ebû Bekir (ra) ve Hz. Ömer (ra) ile birlikte ziyarete geldiler. Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem, ona “Geçmiş olsun!” derken, diğer iki arkadaşı da kendi aralarında: “Acaba iyileşir mi?” diye konuştular. Bunun üzerine Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem şöyle buyurdu: “Ali, öfkeyle dolmadıkça ölmez! Ancak şehit olarak öldürülür!” Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4728; Tarih-i Taberî III, 156; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 397; En Sevgilinin Dostları, s.352

Hz. Âişe annemiz nakletti: “Resûlüllah bir gün, Ali’nin boynuna sarıldı ve onu öperek: “Babam bir benzeri daha olmayan bir tek şehide kurban olsun!” buyurdu. El-Askalânî, El-Metâlib, III, 3965 Sonra da; “İlk ümmetlerin en azılı şâkîsi kimdir?” diye sordu. Hz. Ali (kv): “O ki, deveyi öldürendir, Ey Allah’ın Resûlü!” dedi. Resûlüllah (sav): Geleceğin en azılı şâkîsi kimdir?” diye sorunca, Hz. Ali (kv): “Allah ve Resûlü daha iyi bilir!” dedi. Efendimiz sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem; Hz. Ali’nin bıngıldağını göstererek “Senin burana, vuracak olan kimsedir!” buyurdu. Taberânî Mu’cemü’l-Kebir’de ve Ebû Ya’lâ’dan; El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4511; İbn Sa’d, Tabakât, III, 35; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s.282; Er-Rudânî, Cem’ul Fevâid, VII, 17; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s.116

Ammâr b. Yâsir nakletti: “Uşeyre Gazvesi’nde ben ve Ali bir ağaca yaslanıp gölgesinde uyuyorduk. Bir ara Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemin yolu düşüp üzerimize geldi: “Kalk Ya Ebû Tûrab!” diye ayağıyla dürttü. Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, XI, 404 Sonra da şöyle buyurdu: “Yâ Ali! Halk içinde, şâki sayılan en kötü iki kimse vardır. Biri Salih Peygamber’in devesini kesen Uhaymir, diğeri de senin başına vurup, yüzünü kanının rengine boyayan kimsedir.” Bu bölümde 45. hadisin tekrarıdır

Ebû Sinan nakletti: “Hastalığı esnasında Hz. Ali’nin ziyaretine gittim. O’na dedim ki: “Ey Mü’minlerin Emiri! Senin bu hastalığından, senin için korktum” dedim. O şöyle dedi: “Allah’a yemin ederim ki ben kendim için korkmadım. Çünkü ben doğru sözlü ve doğruluğu tasdik edilmiş Resûlüllah şakaklarıma işaret ederek, şöyle buyururken işittim: “Şüphesiz sana şurada bir darbe, burada bir darbe indirilecektir. Bunun (başının) kanı, sakalını boyayacak kadar akacak. Bu işi yapacak olan kişi ise dişi devenin bacaklarını kesen, nasıl Semûd kavminin en nasipsizi ise, bu kişi de bu devrin en nasipsizi olacaktır.” Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4647 BMT

Fedâle b. Ebû Fedâle nakletti: Hz. Ali (kv); Yenbu’da hastalandı. Halk: “Niçin burada duruyorsun? Vefat edersen Cüheyneliler senin işini görmezler. Medine’ye gidersen orada kardeşlerin cenazeni kaldırır, namazını kılarlar” dediler. Hz. Ali (kv) şöyle buyurdu: “Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellem bana haber verdi ki; ben şimdi ölmem! Halife olurum, Irak tarafında başıma bir kılıç vurulur. Yüzüm ve sakalım kana boyanır, o zaman ölürüm!” Ahmed, Müsned, XIX, 27614; El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4516; Zehebî, Tarihü’l-İslam, II, 102; İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 299; M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s.159; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s.343

Hâricîler’in reisi Hz. Ali (kv)’nin yanına gelip: “Ey Ali! Allah’tan kork, öleceksin!” dedi. Hz. Ali (kv) şöyle buyurdu: “Hayır vallahi! Taneyi yaran, ekini bitiren ve canlıları yaratan Allah’a yemin olsun ki; ben şu kafamdan darbe yiyip, şu sakalım kanla ıslanmadıkça ölmeyeceğim. Bu kesinleşmiş bir hükümdür. Resûlüllah tarafından bana bildirilmiştir. İftira edenler de kayba uğramışlardır.” İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 299/ VII, 509

Ebûl Esved nakletti: Hz. Ali (kv); Medine’den Irak toprağına doğru çıkarken Ashâb’tan Abdullah b. Selâm: “Irak’a gitme! Kılıcın keskin tarafının sana isabet etmesinden korkarım!” deyince, Hz. Ali (kv): “Allah’a yemin ederim ki, Resûlüllah bunu bana haber verdi” buyurdu. Bunu duyan: “Ebûl Esved: “Hiçbir savaşçının, bu şekilde öldürüleceği günü haber verdiğini görmedim” dedi. Hâkim, El-Müstedrek, VI, 4733 BMT; İbn Hibban, II, 469; El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4509; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 147-408; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s.283; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s.337; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s.117

Kays b. Abbad nakletti: “Ben Ali’ye şöyle sordum: “Ey Ali! Senin Irak’a gelişin Resûlüllah (sav)’in emri midir, yoksa kendi görüşün müdür? O da şöyle cevap verdi: “Resûlüllah (sav) bu konuda benden hiçbir söz almadı, fakat bu benim görüşümdür.” Ebû Dâvud, Sünnet, III, 4666

Abdullah b. Sebu’ nakletti: Hz. Ali (kv): “Şu başımın kanı ile şu sakallarım ıslanacaktır. Beni öldürecek şâki hâla ne bekliyor?” buyurdu. Bizde: “Ey Mü’minlerin Emiri! Kim olduğunu söyle de o kişiyi ailesi ile birlikte öldürelim!” dedik.  Hz. Ali (kv): “O zaman vallahi benim kâtilim olmayan birini öldürmüş olursunuz!” dedi. “O zaman bizim için yerine bir halife seç!” dedik. Hz. Ali (kv): “Resûlüllah bizi nasıl bıraktıysa, ben de sizi öyle bırakacağım!” buyurdu. Ahmed, Müsned, XIX, 27616; İbn Sa’d, Tabakât, III, 35; İbn Kesîr, El-Bidâye, VI, 299

Hz. Ali (kv): “Oğlum Hasan’a biat edin” demedi. “Resûlüllah (sav) aramızdan ayrıldığında sizi nasıl bıraktıysa, ben de sizi öylece bırakacağım. Kimi isterseniz ona biat edin!” dedi. El-Askalânî, El-Metâlib, II, 2037; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 407; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 513 Ve ümmeti muhayyer bıraktı. Tarih-i Taberî, IV, 70

Hz. Ali (kv), halifeliği zamanında Kûfeliler’i savaşa çağırdığı ve onlar duymazdan geldiği zaman, eliyle başının ön kısmını göstererek şöyle buyururdu: “Azılı şâkînizin, buramdan akan kanla sakalımı, kana bulamasını arzuladım.” İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 397; İbn Sa’d, Tabakât, III, 35; İbn Kesîr, El-Bidâye, VII, 508; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s.283; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s.117

Muâviye; merak eder bu dünya mülkünün kendisine kalıp kalmayacağını düşünürdü. Hz. Ali (kv) mi önce ölecek, yoksa kendisi mi önce ölecek, bunu öğrenmek istedi. Yanındakilere: “Ben bunu Ali’den öğrenirim. Çünkü onun ağzından çıkan her söz haktır” dedi. Güvendiği kimselerden üç kişi çağırdı. Birlikte Kûfe’ye bir konak mesafeye gidiniz. Birer gün arayla şehre giriniz. Benim öldüğümü söyleyiniz. Yalnız hastalığım, ölüm zamanım, namazımı kimin kıldırdığı ve kabrimin yeri hakkında, hepiniz aynı şeyleri söyleyin deyip gönderdi. Üç kişi Kûfe yakınlarına varıp, bir konak mesafede durdular. Önce birisi şehre girdi. “Nerden geliyorsun?” diye sordular. “Şam’dan geliyorum, Muâviye vefat etti” dedi. Hz. Ali (kv)’nin huzuruna götürdüler. O, bu adamın sözlerine aldırmadı. İkinci gün diğer adam şehre girdi. O da dünkü adam gibi Muâviye’nin ölüm haberini getirdi. Yine Hz. Ali (kv)’ye haber verildi. O yine buna itibar etmedi. Üçüncü günde, üçüncü şahıs Kûfe’ye girdi. O da aynı şeyleri söyleyince artık Muâviye’nin öldüğüne kimsenin şüphesi kalmadı. Hz. Ali (kv), mübarek yüzünü ve mübarek başını göstererek: “Buradan akan kan ile bu sakal boyanmayınca, Muâviye ölmez!” buyurdular. Muâviye bu haberi alınca çok sevindi. Tarih-i Taberî, III, 156; M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s.195; En Sevgilinin Dostları, s.352; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s.338

Nitekim öyle de olmuş Muâviye, Hz. Ali (kv)’den sonra yirmi sene daha yaşamıştır.

İbnü’l Esîr diyor ki: “Ali b. Ebî Talib; vurulacağı zamanın senesini, ayını ve gününü biliyordu.” İbnü’l Esîr, Üsd’ül-Ğâbe, IV, 338

Hz. Ali (kv) kendi kâtili İbn Mülcem’i, Kûfe Mescidi’nde gördü. Kendi kendine: “Ölümü düşün, ölüm mutlaka sana ulaşır. Onun için sabırsızlanma!” dedi. Sonra İbn Mülcem’i çağırdı: “Ey Mülcemoğlu, cehalet ve çocukluk zamanında hiç lakabın var mıydı?” diye sordu: “Bilmiyorum” dedi. Tekrar sordular ve: “Sana, Ey Şâkî! Ey Salih’in Kısır Devesi!” diyen bir Yahudi sütannen yok muydu?” diye sorunca: “Vardı!” dedi. Hz. Ali (kv) başka bir şey söylemedi. M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s.195; En Sevgilinin Dostları, s.352; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s.344

Hicrî 40 yılının Ramazan ayının 17. Cuma günü, seher vakti, Hz. Ali (kv) uyanıp oğlu Hz. Hasan (ra)’a gördüğü rüyasını şöyle anlattı: “Bu gece Resûlüllah sallellâhü aleyhi ve âlihi vesellemi rüyamda gördüm: “Ey Allah’ın Resûlü! Bu ne zorluklar, ne düşmanlıklarmış ki, senin ümmetinden bana erişti!” dedim. “Onlara bedduâ et!” buyurdular. Ben de: “Ya Rabbi! Bana onlardan daha iyisini ver ve onların üzerine benden daha kötüsünü ver!” diye duâ ettim.” Üç gün sonra pazar günü vefat etti. İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 398; El-Askalânî, El-Metâlib, IV, 4513; İbn Sa’d, Tabakât, III, 38; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 348; El-Heytemî, Savâikü’l-Muhrikâ, s.302; En Sevgilinin Dostları, s.355; Kundûzî, Yenâbiül Mevedde, s.124; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 593

Bu duâların neticesinde kendisi üç gün sonra vefat edip, dünyanın zorluklarından kurtuldu. Yine o duâsı neticesinde Zalim Haccac nâmı ile anılan Sakifli Haccac b. Yusuf gibiler ümmete musallat oldu. Tarih-i Taberî, IV, 58; M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s.196

Hz. Ali (kv) vefat edeceği günü ve zamanı biliyordu. Ramazan ayının başlarında, sakalından tutarak: “Bu sakal, bu ayda benim kanımla kızaracaktır. Kâtilim de bu meclistedir!” buyurarak, İbn Mülcem’e doğru baktı. İbn Mülcem, bunu anlayarak kendisinden ellerini kesmesini istedi. Hz. Ali (kv): “Bir kişi günah işlemeden, onun hakkında bir hüküm verilemez. Allah’ın takdiri ne ise o tecelli edecektir” buyurdu.

Son günlerinde, bir gün Hz. Hasan ile bir gün Hz. Hüseyin ile iftar eder ve çok az yemek yerdi. Ondan az yemesinin sebebi sorulduğunda: “Hak ile görüşmemiz yaklaştı, temizliğe riayet etmek gerektir” buyururdu.

İbn Mülcem, Ramazan ayının son günlerinde sabah namazında, yanında iki arkadaşı olduğu halde zehirli kılıcını başına vurdu. Kanlar yüzüne akıp, yüzünü ve sakalını kızıla boyadı. Eli ile sakalını tutar, Allah’a şükreder ve oğullarına nasihat ederdi. Tarih-i Taberî, IV, 70; İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 400; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 410; Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 593; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s.228-235

Hz. Ali (kv)’nin Şehâdeti

Hâricîler, Nehrevan yenilgisinden sonra Ramazan ayı başlarında küfre düştüklerine inandıkları; Hz. Ali, Muâviye ve Amr İbnü’l Âs’ı, Ramazan ayının 27. gecesi, sabah namazında öldürmeye karar verdiler. Ümmeti Muhammedi bu kişilerden kurtarmak üzere ölümüne sözleştiler. İbn Mülcem, Hz. Ali’yi, Berk b. Abdullah Muâviye’yi, Amr b. Bekri ise Amr İbnü’l Âs’ı öldürecekti. Muâviye’nin yardımcıları çok olduğundan yaralı kurtuldu. Amr İbnü’l Âs ise namaza gelmedi yerine gönderdiği vekili Harice b. Habibe öldürüldü.

İbn Mülcem Kûfe’ye geldi. Hâricîler’le görüştü. Kimseye sır vermedi. Nehrevan’da kocası öldürülmüş Kutâme adında çok güzel bir kadın gördü. Kadına evlenme teklif etti. Kadın yüksek bir mehir ile Hz. Ali’nin öldürülmesini şart koştu. İbn Mülcem de bunu kabul ettiğini bildirdi. Kadın, İbn Mülcem’in yanına iki yardımcı verdi. İbn Mülcem kılıcını zehirle biledi ve Ramazan ayının yirmi yedisini bekledi. Hz. Ali ,(kv), sabah namazına giderken ördek sesleri geliyordu. Hz. Ali (kv); “Onları bırakın ölü üzerine ağlayıcılardır” buyurdu. Mescide yürürken üzerine üç kişi birden saldırdılar. İbn Mülcem: “Ey Ali hüküm yalnız Allah’ındır, senin değil” diyerek zehirli kılıcı başına vurdu. İbn Mülcem yakalandı, arkadaşları kaçtı.

Hz. Ali (kv), İbn Mülcem’e: “Bu hainliğe sebep nedir, ben sana ihsan etmedim mi?” buyurdu. İbn Mülcem: “Kılıcımı zehirle biledim onunla halkın en hayırlısını öldürmeyi diledim” dedi. Hz. Ali (kv): “Görüyorum ki o kılıçla öleceksin ve halkın en şerlisisin” buyurdu. Cevdet Paşa, Kısâs-ı Enbiyâ, I, 591; Aycan, İ. Muâviye b. Ebî Süfyân s.142; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s.360

İbn Mülcem, o gece sabaha kadar Eş’as b. Kays’ı yanındaydı ve birlikte sabaha kadar plan yaptılar. Eş’as ona: “Sabah seni aydınlattı, haydi kalk!” dedi. İbn Mülcem de gidip zehirli kılıçla Hz. Ali (kv)’nin başına vurdu. İbn Sa’d, Tabakât, III, 37

Sıffîn Savaşı’nın durdurulmasında, Ebû Mûsa’nın hakem seçilmesinde rol oynayan ve Hz. Ali’nin kâtili ile sabaha kadar plan yapan Eş’as b. Kays, Muâviye’nin casusu olma ihtimali ile bütün şüpheleri üzerine çekmektedir.

Hz. Ali (kv) vefat etmeden önce yaralıyken oğulları Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra)’a şöyle nasihat etti: “Mü’minlerin Emiri öldürüldü diye benim kâtilimden başka kimseleri öldürmeyin! Dünyayı istemeyin, âhireti isteyin! Zalime düşman olun, mazluma yardım edin! Allah’ın hükümlerini uygulamada hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmeden uygulayın!” İbnü’l Esîr, El-Kâmil, III, 401; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 348

Hz. Hüseyin (ra) nakletti: Babam Emirü’l-Mü’minin Ali (kv) vefat etti. Bir ses işittik: “Bu Allah’ın kulunu bize bırakınız, siz dışarı çıkınız!” diyordu. Biz dışarı çıktık, içeriden şöyle bir ses geldi. “Muhammed Resûlüllah vefat etti, onun vâsîsi de şehit oldu. Bu ümmeti bundan sonra kim koruyacaktır?” Diğer birisi de: “Kim O’nun izinden gider, ahlâkı ile ahlâklanırsa; bu ümmetin koruyucusu o olur!“ diyordu. Sesler kesildi, içeri girdik. Hazreti Emiri, yıkanmış ve kefenlenmiş olarak bulduk. Namazını kılıp defnettik. M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s.196

Emirü’l-Mü’minin Hz. Ali (kv), Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra)’a şöyle vasiyet etti. “Vefat ettiğim zaman beni bir tabutun içine koyup, Gazbin tarafına götürün. Orada bir beyaz taş bulacaksınız. O taştan nur saçıldığını görürsünüz. Orayı kazın, hazırlanmış bir makâm bulacaksınız. Beni oraya defnediniz!” vasiyeti yapıldı. Buyurduğu şeyler aynen görüldü. Harun Reşid’in bir av sırasında yaşlılardan burayı öğrendiği ve ziyaret ettiği rivâyet edilmiştir. M. Câmi, Şevâhidü’n-Nübüvve, s.196; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s.236; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s.354

Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra); Hz. Ali (kv)’yi makâmına yerleştirip dönerlerken âmâ bir fakir dervişe rastladılar. O garip şöyle anlattı: “Ey aziz kişiler, benim bir dert ortağım vardı; beni yedirir, giydirir ve bana yoldaşlık ederdi.” Hasan (ra)  ve Hüseyin (ra) efendilerimiz o kişi kimdi, vasıfları nedir diye sordular. O garip dedi ki: “Benim gözlerim görmez ki onu size tarif edeyim. Adını sordum, benim şöhrete ihtiyacım yok. Allah rızası için yardım ederim dedi. Tesbih ve tehlil ile meşguldü, meleklerden cevap gelirdi. Yalnız son günlerde gelmez oldu, halimi sormaz oldu!” dedi. Hz. Hasan (ra)  ve Hz. Hüseyin (ra) efendilerimiz birbirine bakıp: “Bu vasıflar, Şâh-ı Merdân Ali b. Ebî Talib’in vasıflarıdır” deyip o garibin isteği üzerine kabrine götürdüler. O garip duâ edip, orada vefat etti. Fuzûlî, Hadîkatü’s-Süadâ, s.238; Şems-i Sivasî, Çehâr-ı Yâr-i Güzîn, s.355

Hurays b. Mahşî nakletti: “Hz. Ali, 21 Ramazan’da şehid edildi. Hasan b. Ali’yi, Hz. Ali’nin menkıbelerini anlatıp hutbe verirken dinledim. Hasan b. Ali şöyle diyordu: “Babam Ali; Kur’ân’ın indirildiği gece, İsa’nın yürütüldüğü gece, Musa’nın ruhunun kabzedildiği gece, öldürüldü.” O’nun cenaze namazını da Hasan b. Ali kıldırdı. Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4742

Hz. Ali (kv)’nin vefatından sonra Amr b. Esam, Hz. Hasan (ra)’a şöyle dedi: “Sizin şiânızdan(taraftarlarınızdan) Hz. Ali’nin tekrar diriltileceğini söyleyenler var. Hz. Hasan (ra) şöyle dedi: “Yalan söylüyorlar. Onlar bizim şiâmız(taraftarımız) değildir. Eğer Hz. Ali tekrar diriltilecek olsaydı, onun hanımlarını başkalarıyla evlendirmez, mirasını da aramızda bölüşmezdik.” El-Askalânî, El-Metâlib, III, 2987; Hâkim, El-Müstedrek, VII, 4754; İbn Sa’d, Tabakât, III, 40; Zehebî, Tarihü’l-İslam, VI, 413; İbn Kesîr, El-Bidâye, VIII, 28